Blue Prince İnceleme

2025’in en dikkat çeken bağımsız yapımlarından biri olan Blue Prince, bulmaca ve roguelike türlerini harmanlayarak bizlere benzersiz bir deneyim sunuyor. Dogubomb tarafından geliştirilen ve Raw Fury tarafından yayınlanan oyun, ilk bakışta basit bir miras hikayesi gibi görünse de, derinlemesine keşfettikçe karmaşık yapısıyla sizi içine çekmeyi başarıyor. Dürüst olmak gerekirse, Blue Prince‘i tek bir türle tanımlamak mümkün değil. Çünkü oyun; bulmaca, strateji, keşif ve gizemi bir araya getirerek kendine has, merak uyandırıcı ve oldukça özgün bir deneyim sunuyor.
HİKÂYE & OYNANIŞ
Oyunda, büyük amcasından kalan Mt. Holly Malikanesi‘ni miras almak isteyen Simon P. Jones‘u kontrol ediyoruz. Ancak mirası alabilmek için malikanedeki 46 numaralı gizemli odayı bulmamız gerekiyor. Her gün, malikane yeniden şekilleniyor ve odaların yerleri değişiyor. Bu da bizleri her seferinde yeni bir keşif yolculuğuna çıkarıyor. Oyun, 5×9‘luk bir ızgara sistemiyle odaları temsil ediyor ve her yeni odada farklı bulmacalar ve ipuçlarıyla karşılaşıyoruz. Her güne başladığınızda, 50 adımlık bir limitiniz oluyor. Her yeni odaya geçtiğinizde bir adım harcıyorsunuz. Bazı odalardan ve oyunda bulunan meyvelerden adım da kazanabiliyorsunuz. Adımınız bitince de gün sonlanıyor. Bu, rastgele şekillenen ve sürekli değişen bir malikanede gezinirken kararlarınızı çok daha önemli hale getiriyor. “Bu odaya girersem boşa mı adım harcarım?” ya da “Bir sonraki gün bu bölgeye nasıl ulaşırım?” gibi sorular sürekli kafanızı kurcalıyor. Bazı odalar ipuçları veya özel eşyalar içeriyor ama bu odalara ulaşmak da adım sınırlaması yüzünden riskli hale geliyor. Bu sistem, oyunun hem gerilim dozunu artırıyor hem de oyuncuyu her seferinde farklı bir strateji denemeye teşvik ediyor.

Her yeni gün başlangıcında, Mt. Holly malikânesinin giriş salonunda, karşında kapalı üç kapıyla başlıyorsun. Elinde ise 45 boşluklu bir plan var. Ancak her sabah her şey sıfırlanıyor; malikâne yeniden şekilleniyor ve seni yepyeni bir keşfe davet ediyor. Bir kapıyı seçtiğinde, tasarım tahtanda üç rastgele oda beliriyor. Her odanın sana sağlayacağı farklı avantajlar var: bazıları değerli kaynaklar barındırıyor, bazıları ise ilerlemeni kolaylaştıracak özellikler sunuyor. Odanın hangi yönlere kapısı olduğunu görebiliyor ve kısa açıklamaları sayesinde sana en çok neyin fayda sağlayacağını anlayabiliyorsun. Örneğin bir Gardırop odası her zaman iki rastgele eşya içeriyor, Yatak Odası ise içeri girdiğinde o günkü adım hakkını artırıyor. Üç odadan birini seçtiğinde, o oda plan üzerinde ilgili boşluğa yerleşiyor ve gün boyunca orada kalıyor. Tabii bu seçimleri yaparken 50 adımlık günlük sınırını da unutmamalısın. Her yeni odaya girdiğinde bir adım harcıyorsun ve adımların bittiğinde gün sona eriyor. Ayrıca bazı odaları planına eklemek için değerli taşlar (gems) gerekiyor. Bunlar da yine belirli odalarda ya da rastgele alanlarda bulunabiliyor. Kilitli kapılar ise anahtar istiyor ve bu anahtarları da yine keşif sırasında bulman gerekiyor. Malikânenin içinde çeşitli eşyalar da mevcut. Bu eşyalarla bazı engelleri aşabiliyorsun: örneğin bir kürekle toprak bir alanı kazabiliyor ya da balyozla kilitli bir sandığın kilidini parçalayarak içindekilere ulaşabiliyorsun. Bazı bulmacaları çözmek için özel odalar bulman gerekebiliyor. Örneğin bir jeneratör odasını çalıştırmadan elektrikle çalışan başka bir odayı kullanamıyorsun. Bu eşyalar çoğunlukla belirli oda türlerinde daha sık çıkıyor. Mesela bir uyku maskesi büyük ihtimalle bir yatak odasında bulunabiliyor. Ama bazen aradığın eşyayı tüm gün boyunca bulamamak da mümkün. İşin sürprizi de burada zaten.

Eğer adım sayını sıfırlarsan gün otomatik olarak sona eriyor demiştim, ama istersen bunu dilediğin an kendin de yapabiliyorsun. Özellikle de elindeki anahtarlar bittiğinde ve ilerleyebileceğin tüm kapılar kilitli kaldığında ya da yeni bir odaya bağlanacak açık yolun kalmadığında, mecburen günü bitirip sıfırdan başlamak zorunda kalıyorsun. Yeni gün başladığında, tüm kaynakların sıfırlanıyor. Tabii ilerledikçe elde edebileceğin kalıcı bonuslar bu durumu biraz değiştirebiliyor. Bu döngü; uyan, haritayı ilerletmek için odalar yerleştir, eşya topla, bulmacaları çöz, kaynakları tüket, uyu ve başa dön şeklinde ilerliyor ama yeni sırlar çözdüğünde ya da daha önce hiç görmediğin odaları açtığında oldukça tatmin edici bir hale geliyor. Ama bazı denemeler, özellikle şans faktörü işin içine girdiğinde, hayal kırıklığı yaratabiliyor. Hedefin olan 46. Oda’ya her koşuda ulaşmak zaten pek mümkün değil gibi görünüyor. Yine de bu oyunda her şey sonuca ulaşmakla ilgili değil. Asıl mesele bilgi toplamak. İyi bir roguelite oyununlarının yaptığı gibi, burada da önemli olan her denemede malikâne hakkında yeni bir şey öğrenmek. Öğrendiğin her bilgi, bir sonraki koşuda sana büyük avantaj sağlayabiliyor. Sürekli yapacak yeni bir şey buluyorsun ve kendini hiçbir zaman aynı yolda yürüyormuş gibi hissetmiyorsun. Evet, bazı eylemleri her koşuda tekrar etmek gerekebilir. Ama oyun bu durumu oyuncunun lehine olacak şekilde tasarlamış. Örneğin, daha önce karşılaştığın bulmacalar, her seferinde biraz daha karmaşık hale geliyor. Bu da tekrarları bile keyifli hâle getiriyor.

Bu zorlu ama tatmin edici döngünün ötesinde, Blue Prince adeta sırlar ve saklı hikâyelerle dolup taşıyor. Her şey göz önünde değil; oyun seni sürekli perde arkasındaki gizemleri aramaya davet ediyor. Bazen, 46. Oda’ya ulaşmak yerine bambaşka bir hedefin peşinden koşarken buluyorsun kendini. Örneğin, bir mektup buluyorsun ve içinde ailevi bir ihanetin ipuçları var. Bu seni, o kişiye dair başka mektuplar ya da odalar bulmak için yeni bir arayışa sürüklüyor. Ya da garip bir pozisyondaki bir heykel dikkatini çekiyor ve önceki koşularda gördüğün diğer heykeller arasında bir bağlantı olup olmadığını sorgulamaya başlıyorsun. Belki de bir not buluyorsun, sonra daha önce gezdiğin her odayı yeniden ziyaret etmeye karar veriyorsun. Çünkü o not seni, göz önünde duran ama daha önce fark etmediğin bir sırrın varlığına ikna etmiş oluyor. Bu küçük gizemleri birleştirerek daha büyük ve karmaşık sırları çözmek, elde ettiğin zaferleri son derece tatmin edici kılıyor. Oyunun en güzel yönlerinden biri de bu: kendini gerçekten zeki hissediyorsun. Her bir keşif, bir sonraki adımı daha da anlamlı hâle getiriyor. Ve oyun 46.Oda‘yı bulduktan sonra bile tam olarak bitmiyor. Malikânenin içinde ve dışında çözecek birçok gizem ve bulmaca kalıyor.

ATMOSFER & MÜZİKLER

SONUÇ
Uzun zamandır böyle kafamı kurcalayan, Blue Prince kadar beni içine çeken bir oyun olmamıştı. Her koşu bittiğinde bile “acaba bu sefer şuraya uğrasam ne olurdu?” diye düşünmeden edemiyorum. Bir sonraki gün neyle karşılaşacağımı bilememek, her seferinde başka bir sırra denk gelmek oyunu inanılmaz özel kılıyor. Kendini hiçbir türe tam olarak ait hissetmeyen, kendi yolunu çizen bir oyun bu. Ve bence tam da bu yüzden bu kadar etkileyici. Dogubomb gerçekten sınırları zorlayan, yaratıcı bir işe imza atmış. Eğer keşfetmeyi, gizemleri çözmeyi ve biraz da kafanı yormayı seviyorsan, Blue Prince mutlaka denemeniz gereken bir deneyim. Ayrıca benim için yılın en iyi indie oyununa adaydır kendisi.
