Oyun

Hollow Knight Benzeri Oyunlar

Metroidvania türünün son yıllardaki en parlak yıldızlarından biri olan Hollow Knight, oyuncuları büyüleyici dünyası, akılda kalıcı karakterleri ve zorlu platform mekanikleriyle kendine hayran bıraktı. Derin ve gizemli hikayesi, estetik açıdan kusursuz çizimleri ve nefes kesen boss savaşları, bu oyunu unutulmaz kıldı. Yıllardır süren meraklı bir bekleyişin ardından nihayet Hollow Knight: Silksong‘un çıkışıyla serinin devamına kavuşmuş olsak da, Hallownest‘ın ve Pharloom‘ın gizemlerini tamamen çözdükten sonra bu türe olan açlığınızı giderecek yeni bir oyun arayışına girmeniz kaçınılmaz.

İşte tam da bu noktada, Hollow Knight ve Silksong‘un bıraktığı boşluğu doldurabilecek, Hollow Knight Benzeri Oyunları, atmosfer ve mekaniklere sahip birbirinden değerli alternatif oyunları sizler için bir araya getirdik. Bu liste, tıpkı Team Cherry‘nin şaheserleri gibi sizi saatlerce ekran başına kilitleyecek, keşif ve aksiyon dolu yeni diyarlara yelken açmanızı sağlayacak.

- ori

Hollow Knight‘ın o karanlık ve tekinsiz havasının aksine, Ori and the Blind Forest ve devamı Ori and the Will of the Wisps serisi, resmen gözlere ziyafet çeken, rengârenk bir dünyada geçiyor. Bu oyunlar, Metroidvania türüne duygu dolu ve sanatsal bir dokunuş katıyor. El çizimi gibi duran sanat tasarımı, cıvıl cıvıl renkleri ve insanı içine çeken orkestra müzikleriyle Nibel ve Niwen ormanlarını gezerken kendinizi bir peri masalının içinde buluyorsunuz. Hollow Knight‘taki o ağır ve gizemli atmosferin yerine, Ori serisi daha çok bir kahramanlık, fedakârlık ve umut hikayesi anlatıyor. Ori’nin dokunaklı macerasına ortak olurken, Hollow Knight‘taki gibi zorlu mücadeleler yerine, göz yaşartıcı bir sanat eseriyle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Oynanışa gelince, Ori serisi Hollow Knight‘a göre daha çok akrobatik hareketlere ve bulmacalara odaklanıyor. Duvar zıplamaları ve havada süzülme gibi hızlı ve akıcı mekanikler sayesinde düşmanlarla didişmek yerine, çevreyi ustalıkla kullanarak ilerliyorsunuz. Ori and the Will of the Wisps ise bu duruma biraz daha aksiyon katıyor. Çeşitli ruh silahları ve büyü yetenekleri ekleyerek dövüş sistemini daha derin hale getirmişler. Böylece ikinci oyun, keşif ve platform dinamiklerini korurken, Hollow Knight’taki boss dövüşlerinin heyecanını biraz daha yansıtabiliyor. Eğer Hollow Knight‘taki keşif ve karakter gelişimine bayıldıysanız ama daha aydınlık, daha duygusal bir maceraya atılmak istiyorsanız, Ori serisi tam da aradığınız şey olabilir.


- saltandsanctuary

Hollow Knight‘ın zarif ve akıcı dünyasının aksine, Salt and Sanctuary serisi sizi anında karanlık ve acımasız bir Soulslike evrenine davet ediyor. Bu oyunlar, platform ve Metroidvania öğelerini FromSoftware‘in Dark Souls serisinin o kendine has zorluğuyla harmanlıyor. El çizimi gotik sanat tarzı ve ürkütücü atmosferiyle sizi adeta yutuyor. Hollow Knight‘taki gibi masalsı bir dünyadan çok, tuzdan heykellerin ve dehşet verici yaratıkların olduğu, kasvetli bir adada hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Her köşede pusuda bekleyen tuzaklar ve düşmanlar, ilk oyunun o sert ve affetmeyen Souls ruhunu tam anlamıyla yansıtıyor.

Oynanış açısından Salt and Sanctuary, Hollow Knight’a göre çok daha mekanik ve taktiksel bir dövüş sunuyor. Kalkan kullanma, yuvarlanarak kaçma ve düşmanların saldırılarını savuşturma gibi özellikler, Hollow Knight‘taki hızlı ve çevik dövüş sistemine kıyasla daha yavaş ve dikkatli bir yaklaşım gerektiriyor. Serinin devamı olan Salt and Sacrifice ise bu formüle daha renkli ve dinamik bir sanat tarzı ekliyor, ancak eleştirmenlere göre ne yazık ki ilk oyunun o sağlam ruhunu tam olarak yakalayamıyor. Buna rağmen, her iki oyun da boss dövüşlerinin verdiği mücadele hissi, derin karakter gelişim seçenekleri ve zorlu platform bölümleriyle Hollow Knight hayranları için mutlaka denenmesi gereken bir alternatif. Eğer zorluk seviyesi yüksek, keşif dolu ve her hatanın cezasının olduğu bir maceraya hazırsan, bu seri tam sana göre.


- Rain World

Rain World sizi piksel piksel işlenmiş, ama bir o kadar da acımasız ve yaşayan bir ekosistemin ortasına bırakıyor. Bu oyun, size bir kahraman olmaktan ziyade, devasa ve düşmanca bir dünyanın içinde hayatta kalmaya çalışan minik bir sümüklü kedi (Slugcat) olduğunuzu hissettiriyor. Çevrenizdeki her şey, yırtıcı hayvanlardan bitkilere, hatta yağmurun kendisine kadar, size karşı. Hikaye anlatımı neredeyse yok denecek kadar az. Bunun yerine oyun, sizi gözlem yapmaya ve kendi yolunu bulmaya zorluyor. Bu eşsiz ve baskıcı atmosfer, Hollow Knight’taki melankolik hissin daha ham ve daha gerilimli bir versiyonu gibi.

Oynanış açısından bakıldığında, Rain World, Hollow Knight’ın dövüş sistemini bir kenara bırakıp tamamen hayatta kalma ve çevresel etkileşime odaklanıyor. Karakterin hareketleri fiziki kurallara göre işliyor, bu da onu inanılmaz derecede akışkan ve kontrolü keyifli kılıyor. Ancak bu akıcılık, sizi her an tuzağa düşürebilecek, dinamik bir yapay zekâya sahip yaratıkların olduğu bir dünyada hayatta kalmaya çalışırken çok da işe yaramayabilir. Her karşılaşma bir dövüşten çok, bir kedi-fare oyununa dönüşüyor. Eğer Hollow Knight‘ın platform ve keşif yönüne bayıldıysanız ancak savaşmak yerine zekice kaçıp gizlenerek ilerlemeyi sevenlerdenseniz, Rain World sizi saatlerce ekran başına kilitleyebilecek bir deneyim sunuyor.


- Dead Cells

Dead Cells seni daha ilk andan itibaren soluksuz bir aksiyonun içine atıyor. Bu oyun, Metroidvania türünün keşif ve platform dinamiklerini, rogue-lite türünün her ölümde sıfırlanan ama bir şeyler kazandıran yapısıyla birleştiriyor. Piksel sanatına sahip olsa da, Hollow Knight‘ın o zarif ve melankolik estetiğinden çok farklı bir havası var. Dead Cells‘in dünyası, adeta patlamalar, efektler ve hızdan oluşmuş bir dans. Her bir düşmanla kapışma, her bir sekmeden kaçınma, anlık reflekslerin ve akıcı hareketlerin bir kombinasyonunu gerektiriyor. Kısacası, bu oyun sana durup düşünme fırsatı vermiyor; sürekli bir sonraki hamleni planlamanı istiyor.

Oynanışa geldiğimizde, Dead Cells Hollow Knight’tan temel bir noktada ayrılıyor: Her ölüm, yolculuğunu baştan başlatıyor. Ancak endişelenme, bu durum sinir bozucu olmaktan çok, bağımlılık yapıcı bir döngü yaratıyor. Her denemede yeni silahlar, yetenekler ve kalıcı yükseltmelerin kilidini açıyorsun. Böylece her yeni maceraya daha güçlü, daha hazırlıklı başlıyorsun. Eğer Hollow Knight‘taki boss savaşlarının heyecanına ve zorlayıcı mekanikleri öğrenme hissine bayıldıysan, Dead Cells‘teki saf, kesintisiz ve akıl almaz hızlı dövüş sistemi tam da aradığın şey olabilir. Bu oyun, seni Hollow Knight‘ın ruhani havasından uzaklaştırıp, bambaşka bir aksiyon coşkusunun içine çekecek.


- Blasphemous

Blasphemous serisi, İspanyol dini motiflerinden esinlenen, vahşet ve acıyla dolu bir dünyaya ev sahipliği yapıyor. Bu oyun, o kadar kendine has ve rahatsız edici bir sanat tarzına sahip ki, her pikseliyle kan, günah ve korku kokuyor. Kendine özgü bir maske takan ve devasa bir kılıç taşıyan Penitent One olarak, bu lanetli topraklarda dolaşırken, her köşe başında seni bekleyen iğrenç yaratıklar ve ibretlik manzaralarla karşılaşıyorsun. Eğer Hollow Knight‘ın gizemli ve derin anlatımını sevdiysen, Blasphemous‘un parçalı ve sembollerle dolu hikayesi seni de içine çekecek.

Oynanış açısından bakıldığında, Blasphemous da Hollow Knight gibi keşif ve zorlu platform bölümlerini birleştiriyor. Ancak dövüş sistemi, Hollow Knight’a göre daha ağır, daha taktiksel ve çok daha acımasız hissettiriyor. Kılıcınla yaptığın her darbe, düşmanlarını paramparça edişin ve güçlü boss’ların karşısında duruşun, sana tatmin edici bir zorluk sunuyor. Serinin ikinci oyunu olan Blasphemous II ise ilk oyunun o zorlu ve atmosferik yapısını korurken, daha akıcı bir dövüş sistemi ve daha fazla oynanış çeşitliliği sunarak deneyimi bir adım ileriye taşıyor. Eğer Hollow Knight’taki savaşları ve zorlukları sevdiysen ama daha olgun ve daha vahşi bir tema arıyorsan, bu seri tam sana göre.


- Axiom Verge

Axiom Verge seni biyomekanik düşmanlar, dijital parazitler ve gizemli bir geçmişin olduğu siberpunk bir evrene atıyor. Bu oyun, 8 ve 16 bitlik konsol oyunlarının o nostaljik piksel sanatına sahip olsa da, özgün sanat tarzı ve ürkütücü atmosferiyle tamamen benzersiz bir kimlik oluşturuyor. Kendini hiç tanımadığın bir dünyada, kim olduğunu bile bilmeden uyanan bir bilim adamı olarak, bu teknolojik harabenin sırlarını keşfederken, bambaşka bir gizemle karşılaşıyorsun.

Oynanış açısından Axiom Verge, Hollow Knight’ın dövüş ve platform mekaniklerinden farklı bir yol izliyor. Oyun, yüzlerce farklı silah ve çevreyi manipüle etmeni sağlayan ‘glitch’ araçları gibi yenilikçi mekaniklere odaklanıyor. Bu, keşif yaparken yeni yollar açmanı ve zorlu bulmacaları çözmeni sağlıyor. Serinin devamı olan Axiom Verge 2 ise bu formülü değiştirerek, daha çok yakın dövüşe odaklanan ve dünyalar arasında geçiş yapmanı sağlayan daha farklı bir sistem sunuyor. Eğer Hollow Knight’ın derin keşif döngüsüne ve sürekli yeni yetenekler kazanma hissine hayran kaldıysan ancak daha çok ateşli silahları seven ve gizemli bilim kurgu evrenlerine ilgi duyan biriysen, bu seri tam sana göre.


- Ender Lilies Quietus of the Knights

Ender Lilies seni yağmurla kaplı, harabe bir krallığın içine çekiyor. Oyun, gotik estetiği Japon anime sanatıyla harmanlayarak, hem zarif hem de derinden hüzünlü bir atmosfer sunuyor. Her köşesi eski bir trajediyi anlatan bu dünyada, saflığını kaybetmiş yaratıkları arındırmaya çalışan küçük bir kız olarak yol alıyorsun. Hollow Knight‘ın gizemli ve sessiz hikaye anlatımına benzer bir şekilde, Ender Lilies de sana her bir metrekarede kendi hikayesini fısıldıyor.

Oynanış açısından bakıldığında, Ender Lilies Hollow Knight’a benzer zorlu platform ve dövüş mekanikleri sunsa da, kendine özgü bir savaş sistemiyle öne çıkıyor. Ana karakter olarak zayıf bir kız çocuğu olman nedeniyle, düşmanları doğrudan kendinle değil, onları arındırdıktan sonra ruhlarına dönüşen “yoldaş ruhlarla” savaşıyorsun. Her ruhun farklı bir yeteneği ve silahı var, bu da savaşları taktiksel bir boyuta taşıyor. Bu eşsiz yetenek sistemi, farklı ve taze bir deneyim sunuyor. Eğer Hollow Knight’ın boss savaşlarına ve atmosferine hayran kaldıysan, Ender Lilies bu hissi farklı bir mekanik ile sana yeniden yaşatacak.


- BloodstainedRitual of the Night

Bloodstained, seni doğrudan klasik gotik korku estetiğine sahip bir şatonun içine davet ediyor. Bu oyun, o bildiğimiz görkemli zindanların, devasa kütüphanelerin ve ürkütücü zangoçların olduğu Castlevania dünyasının ruhani devamı niteliğinde. Grafikleri 3D modellerle oluşturulsa da, eski usul 2D yan kaydırmalı oynanışa sadık kalıyor. Hollow Knight’taki melankolik ve hüzünlü atmosferin yerine, burada daha dramatik, daha fantastik ve yer yer abartılı bir görsellik hâkim. Eğer Hollow Knight’ın karanlık dünyasına çekildiysen, Bloodstained‘in lanetli şatosu da seni içine çekecek.

Oynanışa geldiğimizde, Bloodstained Hollow Knight’ın sade ama derin dövüş sistemini bir kenara bırakıp, tam anlamıyla bir aksiyon-RPG deneyimi sunuyor. Kılıçlardan kırbaçlara, tüfeklerden büyülü eldivenlere kadar devasa bir silah envanteri ve her düşmanı yendiğinde düşen “Shard” sistemi, bu oyunun en büyük kozu. Bu parçalar sayesinde düşmanların yeteneklerini alabiliyor, kendinize has bir oynanış tarzı oluşturabiliyorsunuz. Hollow Knight’taki tılsım sistemi gibi, Shard‘lar da size keşif ve dövüşte farklı seçenekler sunuyor. Eğer Hollow Knight’ın zorlu boss’larına ve gizemli dünyasına hayran kaldıysan ama daha çok aksiyon ve daha geniş bir silah çeşitliliği arıyorsan, Bloodstained aradığın kanı sunacak.


- Guacamelee 1 2

Guacamelee! serisi cıvıl cıvıl renkler, neşeli müzikler ve hiç bitmeyen bir espri anlayışıyla seni karşılıyor. Meksika folkloru ve Lucha Libre temasını harika bir şekilde kullanan bu oyunlar, sana ciddi bir macera yerine, sürekli güldüren ve eğlendiren bir hikaye sunuyor. Hollow Knight’taki o ağır ve gizemli hissiyatın yerini, burada komik karakterler, absürt diyaloglar ve popüler kültüre göndermeler alıyor. Eğer Hollow Knight’ın kasvetinden yorulduysan ve biraz kafanı dağıtmak istiyorsan, bu seri sana tam bir şenlik sunacak.

Oynanış açısından Guacamelee!, Hollow Knight’ın o zarif ve çevik dövüş sistemine göre çok daha vurdu-kırdı odaklı. Oyunda, düşmanları havada savurabildiğin, kombolar yapabildiğin ve çeşitli özel yetenekler kullanabildiğin bir dövüş sistemi var. İşin en güzel yanı, platform mekanikleri bu dövüş yetenekleriyle iç içe geçmiş durumda. Duvarları parçalamak veya zorlu zıplamaları tamamlamak için dövüş becerilerini kullanıyorsun. Ayrıca serinin co-op (ortaklaşa oynama) seçeneği de var, bu da Hollow Knight’tan farklı olarak macerayı bir arkadaşınla paylaşmana olanak tanıyor. Eğer Hollow Knight’ın Metroidvania yapısını sevdiysen ama daha neşeli, daha hareketli ve daha “dayaklı” bir oyun arıyorsan, Guacamelee! seni bekliyor.


- Cave Story

Cave Story+ seni basit ama büyüleyici piksel grafikleriyle karşılayan, gizemli bir yeraltı dünyasına davet ediyor. Bu oyun, bilim kurgu ve fantezinin birleştiği tuhaf bir hikayeye sahip. Hollow Knight’ın o karanlık ve atmosferik anlatımından farklı olarak, Cave Story+ daha direkt ve karakter odaklı bir hikaye sunuyor. Oyunun yarattığı dünya, Hollow Knight’ın Hallownest’ına benzer bir şekilde, sırlarla ve unutulmaz karakterlerle dolu.

Oynanış açısından Cave Story+, Hollow Knight’ın yakın dövüş sistemine kıyasla tamamen menzilli silahlara odaklanıyor. Oyunda keşfettikçe güçlenen ve her birinin kendine özgü bir yeteneği olan çeşitli silahlar buluyorsun. Ancak dikkat et, çünkü her darbe aldığında silahının seviyesi düşüyor, bu da oyuna ayrı bir gerilim katıyor. Platform ve dövüş mekanikleri bir araya gelerek son derece akıcı bir deneyim yaratıyor. Eğer Hollow Knight’ın aksiyon ve platform kısımlarını sevdiysen ama daha klasik bir Metroidvania deneyimi ve bolca silah çeşitliliği arıyorsan, Cave Story+ tam sana göre bir macera.


Hollow Knight serisi, hiç şüphesiz Metroidvania türünün zirvelerinden biri. Her birimiz, Hallownest‘ın derinliklerinde saatlerimizi harcadık, gizemlerini çözdük ve zorlu düşmanlara meydan okuduk. Ancak bu liste de gösteriyor ki, Hollow Knight’ın açtığı yoldan ilerleyen ve her biri kendi benzersiz atmosferini sunan sayısız harika oyun var.

İster Ori‘nin masalsı dünyasında duygusal bir yolculuğa çıkın, ister Bloodstained‘in gotik şatosunda canavarları avlayın, ya da Guacamelee! ile kahkahalarla dolu bir maceraya atılın… Unutmayın, Hollow Knight‘ın verdiği o keşif ve macera hissi, sadece bu oyunla sınırlı değil. Şimdi klavyenizi ya da oyun kolunuzu alıp yeni bir dünyaya dalma zamanı! Ayrıca Oyunlardaki En İyi Boss Savaşları yazımıza da göz atmayı unutmayın. İyi oyunlar ve sonsuz maceralar!

BEKVEL

Oyun, film, dizi ve geek kültürüne tutkuyla bağlı biri olarak; analiz etmeyi, bilgi paylaşmayı ve detaylarda kaybolmayı seviyorum. Amerikan Kültürü ve Edebiyatı öğrencisiyim, aynı zamanda popüler kültürün içinden gelen konuları yaratıcı bakış açılarıyla ele almayı önemsiyorum. Dijital dünyada özgün ve düşündüren içerikler üretmek en büyük keyiflerimden biri.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu