Oyun

Lost Records: Bloom and Rage İnceleme

Life is Strange, Life is Strange 2 ve Vampyr gibi oyunların yapımcısı Don’t Nod tarafından geliştirilen Lost Record: Bloom and Rage, iki bölüm (kaset) halinde oyuncularla buluşuyor: Bloom ve Rage. Hikâye odaklı ve seçimlere dayalı oyunlar, benim için sadece iyi bir hikâye sunmakla kalmayıp, aynı zamanda o dünyanın içinde hissetmemi sağlayan deneyimlerdir. Life is Strange, Detroit: Become Human veya Until Dawn gibi oyunlar da bu yüzden en sevdiğim yapımlar arasında yer alıyor. Bu yazıda, Lost Record: Bloom and Rage’in her iki bölümünü de detaylı şekilde inceleyeceğim. İyi okumalar!
 

Lost Records: Bloom & Rage’in merkezinde, 1995’in bir yaz akşamında beklenmedik ve dramatik bir olayla bir araya gelen dört genç kız—Nora, Autumn, Kat ve Swann—yer alıyor. Oyunda her iki zaman diliminde de Swann Holloway’i kontrol ediyoruz. Swann; içine kapanık, biraz garip ama bilim kurguya, doğaya ve en çok da babasının doğum gününde hediye ettiği kamerasıyla anı yakalamaya bayılan bir genç kız. O yaz boyunca bu dört kız arasında güçlü ve özel bir bağ kuruluyor ve yaşadıkları, hayatlarının dönüm noktası hâline geliyor. Aradan geçen uzun yılların ardından, 2022’de Swann memleketi Velvet Cove’a geri dönüyor. Yıllardır birbirlerinden uzak kalan bu eski dostlar, yerel bir barda yeniden karşılaştıklarında hem geçmişin gölgeleri hem de bastırılmış anılar yeniden su yüzüne çıkıyor.

- 3478
Hikâye, 2022 yılında başlıyor. Artık 42 yaşında olan Swann, yıllar sonra Velvet Cove’a geri dönmenin yarattığı karmaşık duygularla boğuşurken, bir yandan da tam 27 yıldır seslerini dahi duymadığı eski arkadaşlarıyla yeniden buluşmaya hazırlanıyor. Ancak bu, ne yazık ki mutlu bir kavuşma değil. Zamanında birbirlerine verdikleri, “bir daha asla konuşmama” sözüyle ayrılan bu sıkı dostların arasındaki bağın neden koptuğu hâlâ büyük bir gizem. Tüm bu bilinmezliğin ortasında ise, eski günlere ait ipuçlarını içinde barındıran, gizemli bir paket çıkageliyor. Kim gönderdi? İçinde ne var? Tüm bu sorular, birinci bölüm boyunca merakımı diri tutmayı başardı.
 
Tıpkı Life is Strange’de olduğu gibi, oyuncunun yaptığı seçimler bu hikâyede de yön belirleyici. Swann’ın arkadaşlarıyla olan ilişkileri, verdiğiniz kararlara göre şekilleniyor ve bu da sizi, “Swann en çok kiminle yakınlaşmalı?” gibi duygusal tercihler yapmaya zorluyor. Ancak oyun ilerledikçe fark ettim ki; Lost Records: Bloom & Rage anlatımı ve karakterleri ile öylesine gerçekçi, öylesine hayatın içinden ki; bu yönüyle Don’t Nod’un diğer oyunlarından çok daha “ayakları yere basan” bir deneyim sunuyor.
 
- xsZsDHawNa8qxK8hZVmju8
Başlangıç olarak, Lost Records hikâyesini 1995 ve 2022 olarak iki farklı zaman çizgisine bölüyor. 1995 yılı, daha genç ve özgür ruhlu bir Swann’ın, yeni tanıştığı arkadaşlarıyla geçirdiği o unutulmaz yazı konu alan bir dizi geri dönüş sahnesi gibi ilerliyor. Öte yandan, günümüz yani 2022 zaman çizgisi ise çok daha gergin ve huzursuz. Artık yetişkin olan karakterlerimiz, geçmişte yaşanan ve hayatlarını kökünden sarsan o olayın gizemini çözmeye çalışıyorlar.
 
Bu iki zaman dilimi, yalnızca hikâye olarak değil; atmosfer ve oynanış açısından da birbirinden oldukça farklı. 1995 yılı; cep telefonlarının olmadığı, sokakta geçirilen yazların kıymetli olduğu, basit ama bir o kadar da sıcak bir nostaljiyle kaplı. Bu dönemde Swann’ın elindeki en teknolojik araç, onun bir parçası hâline gelen sevimli kamerası. Oyuncu olarak bu kamerayla çevreyi kaydedebiliyor, görüntüleri düzenleyebiliyor ve adeta o yıllara ait bir anı defteri oluşturabiliyorsunuz. O eski zamanların anı biriktirme hissini yaşatması, gerçekten çok hoş bir detay. 2022’ye, yani günümüze döndüğümüzde ise en dikkat çeken unsur, kamera açısından geliyor: Oyun, bu kısımda üçüncü şahıs kamerasından birinci şahıs bakış açısına geçiyor. Bu, yalnızca hikâyenin karanlık ve kasvetli atmosferine daha iyi uyum sağlamakla kalmıyor; aynı zamanda Swann’ın gözünden olayları deneyimlememizi sağlayarak çok daha kişisel ve içsel bir deneyim sunuyor. Çünkü o eski dostların artık neredeyse yabancıya dönüşmüş hâliyle yeniden yüzleşmek, öyle kolay bir şey değil.
 
- 20907 Lost Records Tape 1 review
İlk bölümün sonu beni tam anlamıyla sarsmıştı ve ikinci kaseti oynadığımda, cevaplar beklerken daha büyük sorularla karşılaştım. Bu da genel final hakkında karışık duygulara kapılmama neden oldu. İlk kaset, iki zaman çizelgesini başarılı bir şekilde kurarak öne çıkmıştı: 1995’in o nostaljik yazında, Swann ve kızlar arasındaki dostluğun temelleri atılıyor; 2022’de ise, gizemli bir paketin ortaya çıkmasıyla, yıllar sonra gerçekleşen gergin bir buluşmaya tanık oluyorduk. İkinci kaset ise bambaşka bir yola sapıyor. Artık hikâye sadece “ne oldu?” sorusuna değil, “bunu nasıl taşıdılar?” ve “bu gerçekle nasıl başa çıktılar?” sorularına odaklanıyor. Tape 2, ilişkileri derinleştiriyor, yasla yüzleşmeye ve kabullenişe doğru bir rota çiziyor.
    
Oynanış tarafında ise Tape 2, ilk bölüme göre çok daha kısa ve doğrudan bir anlatıma sahip. Keşif kısmı neredeyse yok denecek kadar az. Swann’ın kamerasıyla anı toplamaya devam ettiğimiz bölümler olsa da, bu sadece belli hedeflerin bir parçası olarak kalıyor. Ancak türünün doğasına sadık kalan Lost Records: Bloom & Rage’in ikinci kısmında, yaptığın her tercih ve etkileşim gerçekten anlam taşıyor. Don’t Nod’un önceki tercih bazlı oyunu Life is Strange’den farklı olarak, Lost Records’ta verdiğin kararlar hikâyenin gidişatında çok daha büyük rol oynuyor. Özellikle de Swann’ın kızlarla, yani günümüz hikâyesindeki Autumn ve Nora ile olan ilişkilerinde. Ben maalesef ki, en kötü sonlardan birini elde ettim. Ama şunu açıkça söylemeliyim ki, birkaç yanlış diyalog seçimi bile Swann için çok daha hüzünlü ve yürek burkan bir sona neden olabiliyor. Yani gerçekten dikkatli olmanız gereken bir anlatım tarzı var; oyuncuyu duygusal olarak da, seçim anlamında da ciddi bir şekilde oyunun içine çekiyor.
    
Her ne kadar oyundan keyif almış olsam da, Lost Records: Bloom & Rage ile ilgili en büyük şikayetim, ikinci kısmın yeterince tatmin edici bir son sunmamasıydı. İlk kasette “The Abyss” (Uçurum) adı verilen doğaüstü bir varlık tanıtılıyor ve hikâyenin ana omurgası da bunun üzerine kuruluyor. Ancak ikinci kasette bu varlık hakkında neredeyse hiçbir şey öğrenemiyoruz. Credit ekranı geçip oyun sona erdiğinde bile birçok soruyla baş başa kalıyoruz. Kesin olan bir şey var: The AbyssSwann, Autumn, Nora ve Kat’in hayatında çok önemli bir yere sahip ve biz oyunculara verilen belirsiz ipuçları, bu hikâyenin henüz bitmediğini açıkça gösteriyor. Bu noktada insanın aklına şu soru geliyor:
Tüm bu olayların ardındaki gerçeklere bir gün ulaşabilecek miyiz?
Acaba gerçekten bir devam oyunu yapılacak mı?
Ama bu karakterlerle 20 saate yakın vakit geçirdikten sonra, en azından mevcut hikâyenin bir derece kapanışı hak ettiğini düşünüyorum.
 
- thumb 1920 1393274

Tüm karmaşaya rağmen, Lost Records: Bloom & Rage sevilecek çok yönü olan bir oyun. Karakterleri sağlam, anlatımı samimi ve atmosferi gerçekçi; bu yüzden kolayca içine çekiyor. Ben her iki bölümü de iki-üç oturuşta bitirdim, çünkü oyuna gerçekten kaptırdım kendimi. Ancak ikinci kasette anlatılmak istenen o kadar fazla şey var ki, hepsine yetişmek zor oluyor. Sonunda oyuncunun elinde cevaplardan çok daha fazla soru kalıyor.

6.5/10

Artılar

  • Karakterler iyi yazılmış ve işleyişleri sağlam
  • Grafik kalitesi (özellikle dış mekanlar)
  • Atmosferi güçlendiren müzikler

Eksiler

  • Oyunun sonu tatmin etmiyor
  • 2.Bölüm aceleye gelmiş gibi hissettiriyor
  • Hikayenin kilit noktaları çok yavaş ilerliyor
  • Hikaye potansiyelini tam olarak yansıtamıyor

BEKVEL

Oyun, film, dizi ve geek kültürüne tutkuyla bağlı biri olarak; analiz etmeyi, bilgi paylaşmayı ve detaylarda kaybolmayı seviyorum. Amerikan Kültürü ve Edebiyatı öğrencisiyim, aynı zamanda popüler kültürün içinden gelen konuları yaratıcı bakış açılarıyla ele almayı önemsiyorum. Dijital dünyada özgün ve düşündüren içerikler üretmek en büyük keyiflerimden biri.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu